Bir İfade Biçimi Olarak: Resim ve Enstrümanları
En kolay iletişim yöntemi nedir diye sorsam, istisnasız herkes konuşmak diye cevap verir. Oysa konuşmanın/iletişim kurmanın bir sürü yolu vardır. Sanat da bize iletişim kurma alanı açar. Hem kendimizle hem de başkalarıyla bu yolla konuşabiliriz.
Peki, sanatla nasıl iletişim kurarız?
Sanat dediğimizde akla ilk gelen resim yapmak olur ve resim yapmak, bilinen en eski ifade yöntemlerinden biridir. Örneğin; İspanya’nın kuzeyinde, Santillana del Mar yakınlarında yer alan Altamira Mağarası’nda ortaya çıkan duvar resimleri oraya sanat amacı güdülerek mi çizilmiştir? 36 bin yıl öncesinden bahsediyoruz. Paleolitik döneme denk gelen bu resimler, neslimiz tarafından artık bir sanat eseri olarak kabul edilse de ilk yapıldıklarında birlikte yaşadıkları insanlara ve belki de tarihe not düşmek amacıyla yapılmışlardı. Bugün hâlâ görebildiğimiz bu imgeler, şüphesiz doğal yoldan elde edilen boyalarla resmedildi.
Hayatlarının bir parçası olan, günümüz şartlarında kısıtlı olarak addettiğimiz kaynaklardan ortaya çıkarıldılar. Kaynakları doğaydı: toprak, ağaçlar, yapraklar, bitki kökleri ve belki hava ve güneş etkisiyle çeşitlenen onlarca renk, onlarca kaynak…
Paleolitik çağdan biraz daha olduğumuz yere doğru yaklaşalım. Sanatın yükselişe geçtiği Rönesans dönemine ve sanatçılara bakalım. Onların ifadelerine eşlik eden malzemeler nelerdi?
Bu dönemde sanatçıların en çok tercih ettikleri malzeme yağlı boyaydı. Yağlı boyayı doğal minerallerden ve organik maddelerden elde ederlerdi. Bu boyalar, lapis lazuli taşından, cıva sülfürden ve demir oksit içeren topraklardan elde edilirdi. Topraklar öğütülür ve bağlayıcı olarak genellikle keten yağı kullanılırdı. Yağ, pigmentin yumuşatılmasını ve yüzeye yapışmasını sağlardı.
Bir diğer en yaygın kullanılan resim yapma tekniği freskti. Islak sıva üzerine su bazlı pigmentlerin kullanılarak yapıldığı resimlerdi bunlar. Belki yağlı boyaya göre daha kolay ulaşılabilir kabul edilen bu teknik, özellikle duvar resmi yapan sanatçıların tercih ettiği bir yöntemdi. Sanatçılar hazırladıkları boyaları öğüterek ve küçük kaplarda ağızları kapalı olacak şekilde muhafaza ederlerdi. Ancak kimyasal bir korunma ile desteklenmedikleri için genellikle az miktarda hazırlanır ve bittiğinde tekrar yenisi yapılarak muhafaza edilirdi. Tüm bu sınırlı kaynaklara rağmen, bugün hâlâ ilk günkü gibi canlılığını ve derinliğini koruyan resimler sanat tarihinin başköşesinde yer almaktadır.
Rönesans Avrupa’sında sanat, bilim ve düşünce dünyasında köklü bir değişim yaşandı. Dönemin en bilinen sanatçıları Leonardo da Vinci, Michelangelo ve Raphael olarak kabul edildi. Leonardo da Vinci insan doğasını ve evreni anlama arzusu ve bunların iç içe oluşunu vurgulama isteğiyle eserler ortaya koydu. Bu eserler onun sözcükleriydi şüphesiz. Michelangelo ve heykellerinin kusursuzluğu, insanın bir form olarak güzelliğine vurgu yaparken Tanrı’nın yaratıcılığına da vurgu yapmak istedi.
Tüm sanatçıların ve filozofların amacı kendilerini ve yaşayacakları yenidünyanın inşasının ifadesiydi. Bu kültürel söylemler, yenilik ve yaratıcılık, yapılan eserlerle bugüne kadar gelebildi ve bizlere tarihle ilgili kaynak oldular. Şüphesiz tüm bu eserleri destekleyen yazılı ve işitsel kaynaklar da yok değildi. Ancak resim ve heykelin direkt gözle algılanıyor olması daha kalıcı bir etki bıraktı.
Somut oluşu ve tasvir edilebilirliği, kitlelerin üzerine düşünme, konuşabilme ve tartışabilme olanağı sağladı. Sanatçılar çoğunlukla gerçeği yansıtma, bir duyguyu doğrudan ifade etmeye odaklandılar. Her şey olduğu gibiydi. Bu dönem sanatın doğuşu ve özgürleşmesine olanak sağlarken kendinden sonraki ortaya çıkan tüm dönemler için ‘’Klasik Dönem’’ olarak kalacaktı.
Klasik Dönem in öncülük ettiği Modern Çağ ile iletişim kurmanın ve ifadenin şekli de değişime uğradı elbette. Bir sonra ki yazımızda tam da buralarda gezineceğiz.
Takipte ve Sanatla Kalın!
Dilek Gökdere

